hâkim (hukuk) ne demek?

Hâkim veya yargıç, mahkemelerde davaları karara bağlayan, hüküm veren kişidir.

Tarihçe

Dünyada hâkimlik

Amerikan hukuk sistemi

Amerikan Hukuk Enstitüsü (en), "Hukuk İyileştirilmesi İçin Daimi Teşkilat Kurulması Hakkında Komite" olarak bilinen, Amerika Birleşik Devletleri'nin önde gelen yargıç, avukat ve öğretim üyelerinden oluşan bir grup tarafından yapılan çalışmanın neticesinde 1923 yılında kurulmuştur. Amerikan Hukuk Enstitüsü (en)'nün misyonu, Amerika Birleşik Devletleri ortak hukuku (en)nun açıklığa kavuşturulması ve sadeleştirilmesi ile gelişen sosyal ihtiyaçlara daha iyi şekilde uyum sağlamasını teşvik etmek; adaletin daha iyi bir şekilde tecelli etmesini sağlamak ve hukuk alanında sürdürülebilir bilimsel çalışmaları cesaretlendirmek olarak açıklanabilir.

İşte, Amerikan Hukuk Enstitüsü (en) ve hukuk uzmanları tarafından mülkiyet, sözleşme, haksız fiil (en) gibi hukukun temel alanlarında dikkate alınması gereken ilkeler, açıklamalar ve emsal mahkeme kararları (en)nı içeren, ciltler halinde toplanan ve bağlayıcı olmayan hukuk eserine Restatement (en) adı verilmektedir. Restatement (en)'ın ilk serisi 1923 ila 1944 yılları arasında yayınlanmıştır ve bu Restatement (en) serisi, sözleşmeler, kanunlar ihtilâfı, haksız fiil (en)ler, mülkiyet, tazminat, şube, trust ve mahkeme kararlarına ilişkin eserlerden oluşmaktadır. Günümüzde, yine hukukun çeşitli alanlarına ilişkin olmak üzere, Restatement (en)'ın III. Serisi yayınlanmaktadır. III. serinin ilk eseri, ABD'nin uluslararası ilişkiler hukuku alanına ilişkin olup, 1987 yılında çıkarılmıştır. Restatement (en) çalışmaları hukukun çok daha özel alanlarını da kapsayacak şekilde devam etmektedir. Amerikan Hukuk Enstitüsü (en) ve Restatement (en)'lar hakkında detaylı bilgi edinmek için bkz.: "About ALI and Publications", American Law Institute (ALI): <https://www.ali.org >, (23.11. 2015).

Şunu ifade edelim ki, yarı resmî kod niteliğinde olan Restatement (en), yargıçlar açısından yol gösterici bir metin olup, bağlayıcılığı yoktur. Önüne gelen olayda yargıç, Restatement (en)'ın çözüm tarzını benimseyip, gerekçesinde gösterebileceği gibi, Restatement (en)'dan farklı bir sonuca da ulaşabilir, ancak bu durumda gerekçesi doğal olarak daha ayrıntılı olacaktır.

MAHKEME KARARLARI. Federal ve eyalet yargıçları birçok davada Anayasa'yı uygularlar. Herhangi bir davada, Anayasayı yorumlamada son yetki Yüksek Mahkeme'ye aittir. Yüksek Mahkeme, yasanın Anayasa'ya uygun olup olmadığını inceleme yetkisine sahiptir. Yani, bir yasayı Anayasa'ya aykırı görebilir. Yüksek Mahkeme'nin bu yetkisi, daha çok 1803 yılında Yüksek Mahkeme Başkanı John Marshall'ın Marbury v. Madison davasında verdiği karara dayanmaktadır. O tarihten bu yana Yüksek Mahkeme, 125'in üzerinde federal yasa ve yüzlerce eyalet yasasının Anayasa'ya uygun olmadığına karar vermiştir.

Başkan, Senato'nun tavsiye ve rızası ile, ve mevcut senatörlerin üçte ikisinin onayı ile, antlaşmalar yapma yetkisine sahip olacak; ve büyükelçileri, diğer diplomatik kişi ve konsolosları, Yüksek Mahkeme yargıçları ile bu Anayasa'nın öngörmediği ve yasalarla kurulacak Birleşik Devletleri makamları için bütün görevlileri önerecek ve Senato'nun tavsiye ve rızası ile bunların atamalarını yapacaktır: ancak Kongre uygun gördüğü alt düzeydeki görevlilerin atanmasını yasa ile, yalnızca Başkan'a, mahkemelere ya da Yönetim Bölümlerinin başkanlarına verebilecektir.

Birleşik Devletlerin yargı yetkisi bir Yüksek Mahkemeye ve Kongre'nin zaman zaman atayacağı ve kuracağı alt mahkemelere verilecektir. Yüksek Mahkeme ve alt mahkeme yargıçları, iyi halleri sürdüğü sürece görevde kalır, ve görevde bulundukları sürece hizmetleri karşılığında belli zamanlarda, azaltılamayacak bir maaş alacaklardır.

Bu Anayasa ve bu Anayasa uyarınca yapılacak Birleşik Devletler yasaları; ve Birleşik Devletlerin yetkisi altında yapılmış ya da yapılacak, bütün antlaşmalar, ülkenin en üstün yasası olacak; ve bütün eyaletlerdeki yargıçlar, herhangi bir eyaletin Anayasası ya da yasalarındaki karşıt hükümlere rağmen bu üstün yasaya uyacaklardır.

Suçlanan kişi suçlu bulunursa, kişi görevden alınabilir ve bir daha federal bir görevde çalışma yasağı getirilebilir. Senato başka bir ceza veremez, fakat o kişi normal mahkemelerde de yargılanabilir. Senato, tümü yargıç olmak üzere, 7 kişiyi suçlu bulmuştur. Bu kişilerin tümü görevden alınmış fakat sadece ikisine başka bir federal makamda çalışma yasağı getirilmiştir.

Başkan, Senato'nun tavsiye ve rızası ile, ve mevcut senatörlerin üçte ikisinin onayı ile, antlaşmalar yapma yetkisine sahip olacak; ve büyükelçileri, diğer diplomatik kişi ve konsolosları, Yüksek Mahkeme yargıçları ile bu Anayasa'nın öngörmediği ve yasalarla kurulacak Birleşik Devletleri makamları için bütün görevlileri önerecek ve Senato'nun tavsiye ve rızası ile bunların atamalarını yapacaktır: ancak Kongre uygun gördüğü alt düzeydeki görevlilerin atanmasını yasa ile, yalnızca Başkan'a, mahkemelere ya da Yönetim Bölümlerinin başkanlarına verebilecektir.

AÇIKLAMA: Anayasa'yı hazırlamış olanlar, bazı konularda Senato'nun İngiltere'deki Lordlar Kamarasının Kral'a yaptığına benzer şekilde, Başkan için bir danışman kurulu görevi üstlenmesini tasarlamışlardı.

Başkan, antlaşmalar yapabilir ve değişik hükümet yetkililerini atayabilir. Ancak bir antlaşmanın kabulü için, toplantı esnasında mevcut olan Senatörlerin üçte ikisinin onayı gerekmektedir. Ayrıca, yüksek dereceli memurların göreve getirilmesi için toplantı esnasında mevcut olan Senatörlerin yarısından fazlasının onayı gerekir.

YARGI ORGANI

Birleşik Devletlerin yargı yetkisi bir Yüksek Mahkemeye ve Kongre'nin zaman zaman atayacağı ve kuracağı alt mahkemelere verilecektir. Yüksek Mahkeme ve alt mahkeme yargıçları, iyi halleri sürdüğü sürece görevde kalır, ve görevde bulundukları sürece hizmetleri karşılığında belli zamanlarda, azaltılamayacak bir maaş alacaklardır.

AÇIKLAMA: Anayasa, federal mahkemeleri hem Kongre'den hem de Başkan'dan bağımsız tutmak için her türlü çabayı gösterir. Yargıçların "iyi halleri" süresince görevde kalacakları güvencesi, görevi kötüye kullanmakla suçlanıp mahkûm olmadıkları takdirde, yaşamları boyunca görevde kalabilmeleri demektir. Bu kural, görev süreleri içinde, kendilerini atayan Başkan'ın veya diğer Başkanların görevden alma tehditlerine karşı yargıçları korur. Maaşın azaltılamayacağı kuralı, Kongre'nin maaşı istifaya neden olacak derecede indirme tehdidi ile yapacağı baskıdan yargıcı korur.

Bu Anayasa ve bu Anayasa uyarınca yapılacak Birleşik Devletler yasaları; ve Birleşik Devletlerin yetkisi altında yapılmış ya da yapılacak, bütün antlaşmalar, ülkenin en üstün yasası olacak; ve bütün eyaletlerdeki yargıçlar, herhangi bir eyaletin Anayasası ya da yasalarındaki karşıt hükümlere rağmen bu üstün yasaya uyacaklardır.

AÇIKLAMA: Üstünlük bendi olarak bilinen bu bölüm Anayasa'nın dingil çivisi- yani bütün yapıyı bir arada tutan bölüm – olarak adlandırılmıştır. Kısaca eyalet yasaları ile ulusal yasalar arasında bir uyuşmazlık durumunda, ulusal yasaların üstünlüğünü ifade etmektedir. Aynı zamanda, geçerli olabilmesi için bir ulusal yasanın Anayasa'ya uygun olması gerektiği anlamını taşır.

IV. Değişiklik

ARAMA VE TUTUKLAMA MÜZEKKERELERİ Kişilerin, üstlerinin, evlerinin, belgelerinin ve eşyalarının gereksiz aranması ve bunlara el konulmasına karşı bağışıklıkları ihlal edilemeyecek ve bu yetkiyi veren müzekkere mutlaka muhtemel bir nedene dayanacak, yemin ve beyanla desteklenecek, ve özellikle aranacak yeri, tutuklanacak kişi ile el konacak eşyaları belirleyecektir.

AÇIKLAMA: Bu önlem yasal makamların arama, mallara el koyma, ve kişileri tutuklamasını yasaklamamaktadır. Yalnızca, çoğu olayda, yetkililerin bir gerekçe göstererek, yargıçtan arama veya tutuklama izni çıkarmalarını gerektirmektedir. Yüksek Mahkeme, 4. Değişikliğin ihlal edilmesi ile toplanan delilin, bir ceza davasında delil olarak kabul edilemeyeceğine karar vermiştir.

  • Amerika Birleşik Devletleri Anayasasının en iyi devletin en az yöneten devlet olduğu anlayışını benimsemesinin altında yatan gerekçe şöyledir: Amerikan Anayasasının kurucularından James Madison, Anayasanın "özgürlük yoluyla bahşedilen bir erk belgesi" () olduğunu, "erk yoluyla bahşedilen bir özgürlük belgesi" () olmadığını belirtmiştir. Stephen Breyer, Madison'un bu ifadesiyle, doğal olarak, gerçek kişilerin federal devlete sınırlı bir erk vermeyi istediklerini kastettiğini belirtmektedir. Breyer, buna karşın, Avrupa'da neredeyse sınırsız bir güce sahip olan kralın, özgürlüğü, insanlara bahşettiğini ifade etmektedir. Breyer, söz konusu olgunun Amerika ile Avrupa arasında temel bir fark oluşturduğunu, bu bağlamda Amerikalıların yönetilmemeyi, özgürlüğün temel bir koşulu olarak gördüklerini, onların yargısal erkin yalnızca Anayasadan doğmadığını, bizzat insanların kendisinden de doğduğu anlayışını benimsediklerini, yargıçları doğrudan seçmeseler bile, seçtikleri temsilciler yoluyla yargıçların atandığını belirtmektedir. Bkz. Stephen Breyer, The Court and The World, Vintage Books, New York 2016, s. 244.

Sözcük anlamıyla "due process" (hukuka uygunluk) kavramı; kişinin keyfi bir şekilde yaşamından, özgürlüğünden ve malvarlığından mahrum edilmemesi anlamını taşır.18 Due process kavramı, Amerikan Anayasacılığının temelini oluşturan birey hak ve özgürlükleri bakımından yaşamsal bir önem taşımasına karşın pozitif hukukta herhangi bir tanımı bulunmamaktadır. Daha açık bir deyişle, söz konusu kavramın etkili olduğu hukuksal alan çok geniş olmasına karşın, bunun hukuki konumunu soyut bir şekilde belirlemek oldukça zor olup içtihatlar ışığında konunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Gerçekten de Federal Temyiz Mahkemesi adına önceki yargıçlardan Cardozo, "due process" kavramını tanımlarken "onun, halkımızın geleneklerinde ve vicdanında temel olarak kökleşmiş" bir Anayasal garanti olduğunu belirtmiş ve "düzenlenmiş özgürlük (ordered liberty) kavramında saklı" olduğunu vurgulayarak, kesin bir tanımının olmadığını, olaydan olaya değişebilecek bir kavram olduğunu ima etmiştir. Bir başka yargıç Frankfurter ise Rochin v. Kaliforniya (1952) davasında; "Mahkeme, usulün her aşamasında "usulü", İngilizce konuşan halkın geçmişten kalan doğruluk ve adalet anlayışına aykırı olup olmadığını inceler. Bu adalet ölçütleri hiçbir yerde yazılı olmamasına rağmen bellidir" diyerek "due process" kavramının esnek niteliğine vurgu yapmıştır.19

Bunun gibi Birleşik Devletlerde yürütme organı, ilk derece yargı organlarının yetkisinde olduğu söylenebilecek pek çok kişisel uyuşmazlık konusunda da karar vermektedir. Daha açık bir deyişle, yürütme organı içerisinde federal yargıdan daha çok sayıda idare hukuku yargıcı olarak adlandırılan yargıç benzeri kişiler bulunmakta, bu kişiler, düzenleyici işlemlerin ihlali durumunda verilecek para cezaları vermekte, ulusal iş yasaları çerçevesinde işverenler ve işçiler arasındaki haklar, mülteci sorunları ve devlet yardımına ilişkin istemler gibi konularda karar vermektedirler

Yüksek risk sınıfına giren kişiler için ABD toprağına girme yasağı 50 yıl olarak saptanmış, yabancıların elektronik bilgilerinin üç buçuk yıl, el ile aranan yabacılara yönelik bilgilerin ise yedi yıl saklanması uygulamasına geçilmiştir.. ABD'nin hukuk devleti ilkesine aykırı çok sayıda tutumlarına (Bu tutumlar için bkz., diğer ülkeler tarafından koşulsuz destek verilmesi ya da tepkisiz kalınması, ABD makamlarının eylemlerinin tek taraflı davranış üsluplarının daha da artmasına neden olmuş, üstelik bu eylemlerin, kanıtlara dayandırılması yerine, yalnızca istihbarata dayandırılarak temellendirilmesine yol açmıştır.. Bundan daha da vahimi, hukuk devletine aykırı olan bu düzenlemelere Amerikan Federal Temyiz Mahkemesi tarafından ayrıksı durumlar olduğu gerekçesiyle onay verilmesidir. Böyle bir duruma mahkeme tarafından onay verilmesi, Carl Schmitt'in hukuk hakkındaki öngörüsüne uymaktadır. Çünkü mahkemenin ayrıksı durum olduğu için yürütmeye ve idareye olağanüstü yetki veren bu düzenlemeleri kararıyla tanıması, ayrıksı durumu, hukuk düzeninin temeli haline getirmiştir. Daha açık bir deyişle, yürütme ve idare, mahkeme kararı aracılığıyla kendilerine yasama ve yargı ayrıcalıklarını vermiş ve bu durum erklerin formel ayrılığını sorgulatır hale getirmiştir. Bir başka deyişle, Federal Mahkemenin bu bağlamdaki kararları, önceki Başkan Bush'un kendi kendisine verdiği yargıç rolünü onaylamakta, böylelikle bu yetkiler, hukuk kuramının aslında diktatörlük olarak tanımladığı siyasi rejimin bir parçasını oluşturmaktadır. Birleşik Devletlerde hukuk devleti ilkesine aykırı düzenlemeler, yalnızca Vatanseverlik Kanunuyla sınırlı kalmamış, Vatanseverlik Kanunu II olarak bilinen, 2003 tarihli İç Güvenliği Güçlendirme Kanunuyla doruk noktasına ulaşmıştır. Çünkü ilk çıkartılan ABD Vatanseverlik Kanunu, yabancılarla yurttaşlara uygulanacak süreçleri net bir şekilde birbirinden ayırma yoluna giderken, Vatanseverlik Kanunu II ile birlikte hukukun askıya alınması, yalnızca yurttaş olmayanları değil, bununla eşzamanlı olarak tüm ABD'lileri ilgilendiren bir konu haline gelmiştir. Bu kanunun 503. Bölümü, ABD yurttaşı olmayan ancak kalıcı bir şekilde ABD'de ikamet eden kişilerin de bir suç işlemeksizin ya da işleme eğilimi olmaksızın, Adalet Sekreterliğinin, onları, ulusal güvenlik için bir tehlike olarak gösterdiği durumlarda sınır dışı etmesine izin vermiştir. Vatanseverlik Kanunu II ile yürütme ve idare, hukuku yorumlayan ve her istediğinde "kanuniliği" gerçekleştirmek için koşulları değiştiren, kimin toplumun bir parçası, kimin toplumdan dışlandığını belirleyen polis mahkemesi yargıçları konumunu elde etmiştir. Birleşik Devletlerde Vatanseverlik Kanunları ikili bir hukuk sistemi üzerine kurulmuştur. Daha açık bir deyişle, söz konusu yasalar ile her ne kadar giderek daha sınırlanmış olsa da bir taraftan kanunların yurttaşları koruması, diğer yandan ise yabancılar için hukukun askıya alınması süreci öngörülmüştür. Böylelikle sadece Birleşik Devletler yurttaşları için kısıtlı ve sınırlı bir hukuk devleti, yurttaş olmayanlar için ise salt (arı) şiddeti içeren bir örgüt yapısı birlikte yer almıştır. Bir diğer deyişle, terörle savaşım gerekçesine sığınılarak 11 Eylül saldırılarından sonra ikili bir hukuk düzeni kurulmuştur. Somut olarak, yurttaşlar için sınırlı ve kısıtlı bir hukuk devleti, yabancılar için ise hukuksuzluk yönetimi kurulmuştur. İdari tedbirler bakımından kanunilik ilkesine aykırı olan bu düzenlemeler, genel olarak terör karşıtı normların içerisine yerleştirilmiş, daha sonra ise Avrupa kıtasına geçmiştir. Bu geçişte Birleşik Krallık aracı bir rol oynamıştır. Yapılan bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere 11 Eylül saldırılarından sonra Birleşik Devletlerde idari tedbirler bakımından kanunilik ilkesine aykırı olan bu düzenlemelerle hukuk devleti ilkesi adeta yok edilmiştir. Nitekim Paye'de Batı ülkelerinde ve bu arada Amerika'daki durumu göz önüne alarak kitabının ismini "La fin de L'Etat de droit" (Hukuk Devletinin Sonu) şeklinde ifade etmiştir. Birleşik Devletlerde hukuk devletinin sonunu, kanımızca, yalnızca kanunilik ilkesine aykırı olarak alınan bu tedbirler getirmemiş, bunun yanında "doğal yargıç" ilkesine aykırı düzenlemeler de getirmiştir. Gerçekten de 13 Kasım 2001 tarihli Başkanlık Kanun Hükmünde Kararnamesiyle terör ile suçlanan yabancı uyrukluları yargılamak için olağanüstü mahkemeler kurulmuş, böylelikle hukuk devleti ilkesi neredeyse bütünüyle ortadan kaldırılmıştır.

common law hukukuna tabi olan ülkelerde idari suç ve cezalarda kanunilik ilkesinin Kıta Avrupa'sı hukuk dizgesine sahip olan Fransa'dan daha fazla uygulandığını105 savunmak olanaklıdır. Gerçekten de Anglosakson hukukuna tabi ülkelerde ve bu arada Birleşik Devletlerde idare hukuku, İdarenin dışında oluşturulmuş bulunan organlar tarafından "denetim ve denge" () sisteminin bir parçası yoluyla evrim geçirerek gelişmiştir. Daha açık bir deyişle, bu ülkelerde yasa koyucu çerçeveyi kurarak, bu çerçevenin özünün mahkemeler tarafından yaratılacak ilke ve prensipler yoluyla doldurulmasını istemiştir. Bu bağlamda Anglosakson modeli Fransız modelinden oldukça farklıdır, çünkü bunlardan ikincisinde idari yargıç, idarenin içerisinde çalışarak normları geliştirmekte ve düzenleyici çerçevenin çoğu da yürütme organı tarafından çizilmektedir. Nitekim Fransız Anayasasının 34. ve 37. maddeleri, düzenleme işlevini, yasama ile yürütme arasında paylaştırmıştır. Hâlbuki yukarıda görüldüğü üzere Amerikan hukukunda yürütme organına özerk bir düzenleme alanı bırakılmamış, söz konusu organın ancak kendisine yetki devredildiği zaman düzenleme yapabileceği esası kabul edilmiştir. Fransız idare hukukunun bu modeli, alternatif ve daha idari merkezli bir idare hukuku tanımı da doğurarak idareye uygulanan norm ve kuralların idare hukukunu oluşturacağı esası benimsenmiştir.106 Fransız modelinin bu bakış açısı idare hukukunu, mahkeme merkezli bir "emir ve denetim" () sistemiyle konulmuş olmasından daha geniş anlamda ele alınmasını gerektirmektedir.

önemli olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte yazar, hukuk normları en üst açıklık ve ayrıntıyla düzenlense bile yargıçların her zaman kanunu yorumlamak için bir "boşluk" (room) bulacaklarını belirtmektedir.

1781'de Konfederasyon Maddeleri'nin kabulü ile yeni Anayasa'nın kaleme alınışı arasında geçen yıllar bir zayıflık, çekişme ve karışıklık dönemi oldu. Konfederasyon Maddeleri'nde, yasaları uygulayacak bir yürütme organına ve onları yorumlayacak bir ulusal mahkeme sistemine ilişkin hükümlere yer verilmemişti. Bir yasama Kongresi ulusal hükümetin tek organıydı; fakat, eyaletleri istemedikleri şeyleri yapmaya zorlayacak hiçbir gücü yoktu. Kuramsal olarak, savaş ilan edebilir ve bir ordu kurabilirdi; ancak, kararlaştıracağı sayıda kişiyi silah altına almaya ya da onları desteklemek için gerekli silah ve gereçleri sağlamaya hiçbir eyaleti zorlayamazdı. Faaliyetlerine para sağlamak için eyaletlere başvurmak zorundaydı; ama, eyaletleri federal bütçeye gerekli katkıyı yapmadıkları için cezalandıramazdı.

Vergilendirmenin ve gümrük tarifelerinin denetimi eyaletlere bırakılmıştı ve her eyalet kendi parasını basabilirdi. Eyaletler arasındaki anlaşmazlıklarda - eyalet sınırları üzerine pek çok anlaşmazlık vardı - Kongre arabulucu ve yargıç rolünü üstleniyordu, ama kararlarının kabul edilmesini eyaletlerden isteyemezdi.

Kamu görevlilerinin gücü sınırlıdır. Kamuya ilişkin çalışmaları Anayasa ve Anayasa'ya uygun biçimde yapılmış olan yasalara uymalıdır. Seçilmiş görevliler belirli aralıklarla yeniden seçime girmek zorundadırlar ve çalışmaları böylelikle yoğun kamu denetimine bağlı olur. Atanmış görevliler, onları atamış olan kişi ya da kuruluşun isteğine uygun biçimde hizmet verirler ve çalışmaları yetersiz bulunursa görevden alınabilirler. Bu uygulamanın istisnası, başkan tarafından, politik yükümlülük ya da etkilerden arınmış olmaları için, yaşam boyu görevlendirilen Yüksek Mahkeme üyeleriyle diğer federal yargıçlardır.

Genelde Amerikan halkı arzularını seçim sandığı aracılığıyla ortaya koyar. Ancak Anayasa, aşırı kötü davranma ya da görevi kötüye kullanma durumlarında, kamu görevlilerinin meclis soruşturması yoluyla görevden alınmalarını sağlayan bir hüküm getirmiştir. Madde II, Bölüm 4 şöyledir:

Başkan, Başkan Yardımcısı ve Amerika Birleşik Devletleri'nin tüm kamu görevlileri, vatana ihanet, rüşvet ya da başka ağır suçlar ve kabahatle suçlanır ya da mahkum olurlarsa, görevden alınırlar.

Meclis soruşturması, bir hükümet görevlisinin bir yasama organı tarafından kötü davranışla suçlanmasıdır; genellikle düşünüldüğü gibi, bu suçlardan mahkum edilmesi anlamına gelmez. Anayasa'da belirtildiği gibi, Temsilciler Meclisi bir meclis soruşturması yasa taslağını onaylayarak, kötü davranış suçlamasında bulunmalıdır. Bundan sonra, suçlanan görevli, Yüksek Mahkeme başkanının başkanlığında Senato'da yargılanır.

Ağır bir önlem olduğu düşünülen meclis soruşturması, Birleşik Amerika'da pek ender durumlarda uygulanmaktadır. Temsilciler Meclisi 1797'den beri, 16 federal görevli (iki başkan, bir kabine üyesi, bir senatör, bir Yüksek Mahkeme üyesi ve on bir federal yargıç) hakkında meclis soruşturması kararı almıştır. Senato, bu görevlilerden, hepsi de federal yargıç olan 7'sini mahkum etmiştir.

Önemli kamu görevlilerini atamak da Başkanın Anayasal yetkileri arasındadır; Yüksek Mahkeme üyeleri de dahil olmak üzere, başkan tarafından yapılan federal yargıç atamaları Senato'nun onayını gerektirir. Meclis araştırması gerektiren durumlar dışında, federal yasaları bozma suçundan mahkum olmuş herhangi bir kişiyi koşullu ya da koşulsuz affetmek de başkana tanınan başka önemli bir yetkidir. Affetme yetkisi giderek, hapis sürelerini kısaltma ve para cezalarını azaltma yetkisini de kapsar duruma gelmiştir.

Temel Görev: Anayasa'yı korumak ve Kongre tarafından yapılan yasaları uygulamaktır.

Diğer Yetkiler: Kongre'ye yasa önerilerinde bulunmak; Kongre'yi olağanüstü toplantıya çağırmak; Kongre'de konuşmak; yasaları imzalamak ya da veto etmek; federal yargıçları atamak; federal bakanlıkların ve dairelerin başlarını ve yüksek düzeydeki diğer federal görevlileri atamak; yabancı ülkelere gönderilecek temsilcileri atamak; yabancı ülkelerle olan resmi işleri yürütmek; silahlı kuvvetlerin baş komutanlığını yapmak; Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı suç işleyenler için af çıkarmak.

FEDERAL MAHKEME SİSTEMİ

Bu yönteme uyarak, Kongre ülkeyi bölgelere ayırdı ve her bölge için federal mahkemeler yarattı. Bu başlangıç, giderek bugünkü yapıya dönüştü: Yüksek Mahkeme, 13 temyiz mahkemesi, 94 bölge mahkemesi ve iki özel görevli mahkeme. Kongre günümüzde de, federal mahkemeleri kurma ve kapatma, ayrıca federal yargı ağındaki yargıç sayısını saptama yetkisine sahip bulunmaktadır. Buna karşın, Yüksek Mahkeme'yi kapatamaz.

Yargı organının yetki alanı, Anayasa'dan doğan davaları; Amerika Birleşik Devletleri'nin yasalarını ve antlaşmalarını; deniz kuvvetlerine ve deniz ticaretine ilişkin davaları; yabancı devletlerin Amerika Birleşik Devletleri'nde görevli büyükelçilerini, elçilerini ve konsoloslarını ilgilendiren davaları; A.B.D. hükümetinin taraf olduğu anlaşmazlıkları; ve eyaletler (ya da vatandaşları) ile yabancı devletler (ya da vatandaşları ya da uyrukları) arasındaki uyuşmazlıkları da kapsar. Anayasa'daki 11'inci Değişiklik, bir eyalet vatandaşının davacı ve başka bir eyalet hükümetinin davalı olduğu davaları federal yargı yetkisi dışına çıkarmıştır. Buna karşın, bir eyalet hükümetinin davacı ve başka bir eyalet vatandaşının davalı olduğu durumlar dokunmamıştır.

Federal mahkemelerin yetki alanı, tazminata ve başka türde telafiye ilişkin hukuk davaları ile federal yasalardan doğan ceza davalarını kapsar. Madde III, eyalet mahkemeleriyle federal mahkemeler arasında karmaşık bir ilişkiler sistemine neden olmuştur. Federal mahkemeler, genel olarak, eyaletlerin kendi yasalarından doğan davalara bakmaz. Ancak, federal mahkemelerin yetki alanına giren bazı davalar eyalet mahkemeleri tarafından da görülüp karara bağlanabilir. Böylelikle bu iki mahkeme sistemi, belirli alanlarda tam yetkiye diğer bazılarında ise örtüşen bir yetkiye sahip bulunmaktadır.

Anayasa, federal yargıçların "dürüst oldukları" sürece - uygulamada ölünceye, emekli oluncaya ya da istifa edinceye değin - görevde kalmalarını sağlayarak yargı bağımsızlığını güvence altına almaktadır; fakat, görevi sırasında suç işleyen bir yargıç hakkında, başkan ya da diğer federal hükümet yetkililerinde olduğu gibi, meclis araştırmasına baş vurulabilir. A.B.D. yargıçlarının atanmalarını başkan yapar ve bu atamalar Senato tarafından onaylanır. Kongre, yargıçların maaş düzeylerini de saptar.

Yüksek Mahkeme

Anayasa tarafından özel yaratılan tek mahkeme olan Yüksek Mahkeme, Amerika Birleşik Devletleri'nin en üst düzey yargı organıdır. Yüksek Mahkeme kararları başka hiçbir mahkemede temyiz edilemez. Kongre, Yüksek Mahkeme'deki yargıç sayısını ve -belirli sınırlar içinde - hangi davalara bakabileceğini saptayabilir; fakat, Anayasa tarafından Yüksek Mahkeme'ye verilmiş olan yetkileri değiştiremez.

Yargıçların nitelikleri konusunda Anayasa'da bir hüküm yoktur. Yargıçların avukat olmaları zorunluluğu da yoktur; ancak, uygulamada, tüm federal ve Yüksek Mahkeme yargıçları baro üyelerinden olagelmişlerdir.

Yüksek Mahkeme'ye, yaklaşık 200 yıl önce yaratıldığından beri, 100'ü pek az aşan sayıda yargıç atanmıştır. İlk kurulan Yüksek Mahkeme'de, bir başkan ve beş yargıç bulunuyordu. Bunu izleyen 80 yıl süresince yargıç sayısı değişti ve 1869'da mahkemenin bir başkan ve sekiz yargıçtan oluşması karara bağlandı. Başkan Yüksek Mahkeme'nin baş yöneticisi olmakla beraber, davalar hakkında karar alınırken, diğer yargıçlar gibi, tek oyu bulunmaktadır.

Yüksek Mahkeme'nin sadece iki tür davada özgün yetkisi vardır: yabancı devlet ileri gelenlerine ilişkin bulunanlar ve taraflarından biri bir eyalet olanlar. Bunun dışındaki tüm davalar, daha düşük düzeydeki mahkemeler tarafından temyiz edilmek üzere Yüksek Mahkeme'ye gönderilenlerdir.

Yüksek Mahkeme her yıl gönderilen binlerce davadan genellikle 150 kadarına bakar. Davaların çoğu, yasaların yorumlanmasına ya da Kongre'nin yasalaştırmak istediği taslaklara ilişkindir. Buna karşın, Yüksek Mahkeme iş yükünün önemli bir bölümünü, yasa ya da kararnamelerin Anayasaya uygun olup olmadığını saptama çalışmaları oluşturur. Bu yargısal inceleme yetkisi, Anayasa tarafından özellikle verilmiş değildir. Aksine, Mahkeme'nin Anayasa'yı değerlendirmesinden ve 1803 yılında Marbury v. Madison davasında verdiği güçlü ve bir dönüm noktası oluşturan karardan kaynaklanan bir doktrindir. Bu davaya ilişkin kararında Mahkeme, "Anayasa'ya aykırı bir yasama ürünü yasa değildir" demiş ve "yasanın ne olduğunu belirlemek, kesinlikle yargı organının yetki alanı içindedir ve onun görevidir" görüşünü eklemiştir. Doktrin, eyalet hükümetlerinin ve yerel hükümetlerin çalışmalarını da kapsayacak biçimde genişletilmiştir.

Mahkeme'nin kararlarının oybirliğiyle alınması gerekli değildir; yasal toplantı yeter sayısı olan altı yargıcın kararda yer alması koşuluyla, basit çoğunluk geçerlidir. Oyların bölündüğü kararlarda, Mahkeme genellikle bir azınlık ve bir çoğunluk ya da muhalefet oyu açıklaması yayınlar ve bunlar Mahkeme'nin gelecekteki kararlarına temel oluşturabilir. Yargıçlar, alınan bir karara uymalarına karşın uyma nedenleri çoğunluğunkilerden farklı olduğu durumlarda, çok kez ayrı ayrı oy açıklaması yazarlar.

TEMYİZ MAHKEMELERİ VE BÖLGE MAHKEMELERİ

Federal yargı organının ikinci en yüksek düzeyinde, davaların sonuçlandırılmasını kolaylaştırmak ve Yüksek Mahkeme'nin iş yükünü azaltmak amacıyla 1891'de kurulan, temyiz mahkemeleri bulunmaktadır. Kongre, bölge düzeyinde 12 temyiz mahkemesi ve federal düzeyde de A.B.D. Temyiz Mahkemesi'ni kurmuştur. Temyiz mahkemelerinde görevli yargıç sayısı büyük ölçüde değişmekle (6'dan 28'e kadar) birlikte, mahkemelerin çoğunda 10-15 arası yargıç bulunmaktadır.

Temyiz mahkemeleri, bölgelerindeki mahkemelerin (federal yargı yetkisi olan dava mahkemeleri) aldığı kararları inceler. Temyiz mahkemeleri, Federal Ticaret Komisyonu benzeri bağımsız düzenleme kuruluşlarının emirlerine ilişkin iç denetim çalışmaları tamamlandığı halde yasal noktalarda hala önemli anlaşmazlıklar görülürse, bu emirleri incelemeye de yetkilidir. Ayrıca, Federal düzeydeki Temyiz Mahkemesi, patent yasalarını ilgilendiren davalar ile özel görevli mahkemeler, Uluslararası Ticaret Mahkemesi ve Federal Talepler Mahkemesi'nin karara bağladığı özel davaları ilgilendiren temyiz taleplerini ülke genelinde ele alma yetkisine sahiptir.

Temyiz mahkemelerinin altında bölge mahkemeleri yer almaktadır. 50 eyalet, dava sahiplerinin kendilerine yakın bir yerde mahkeme bulabilmeleri için 94 bölgeye ayrılmıştır. Her bölge mahkemesinde en az iki, pek çoğunda birkaç ve en kalabalık bölgelerde iki düzineden çok yargıç görevlidir. İş yükünün ağırlığına göre gerekirse, bir bölgenin yargıcı başka bir bölgede geçici olarak çalışabilir. Kongre, nüfusu, büyüklüğü ve iş yükünü göz önünde bulundurarak bölgelerin sınırlarını saptar. Küçük eyaletlerden bazıları kendi başlarına birer bölge oluştururken, New York, Kaliforniya ve Teksas gibi daha büyük eyaletlerde dörder bölge vardır.

Washington, D.C. dışındaki yargıçlar, sürekli görev yaptıkları bölgede yaşıyor olmalıdırlar. Bölge mahkemeleri, oturumlarını bölgenin değişik kentlerinde dönüşümlü olarak yürütür.

Bu mahkemelerin baktığı davaların çoğu, postanın kötü amaçla kullanılması, federal malların çalınması, temiz besin, bankacılık ve sahtekarlık yasalarının ihlali gibi federal suçlar ve amaç dışı kullanmalarla ilgilidir. Bunlar, sanıkların büyük jüri tarafından resmen suçlanıp jürilerce yargılandıkları tek federal mahkemelerdir.

Kongre, iflas davalarının eyalet mahkemeleri yerine federal mahkemelerde ele alınmasına karar verdiği için, her yargı bölgesinde bir de A.B.D. iflas mahkemesi bulunur. Borçlarını ödeyemeyecek durumda olan bireyler ya da işletmeler, iflas süreci içinde ya varlıklarının mahkeme gözetiminde tasfiyesini isteyebilir ya da parasal işlemlerini yeniden düzenleyerek bir borç ödeme planı uygularlar.

ÖZEL MAHKEMELER

Zaman zaman, genel yargı görevi yapan federal mahkemelere ek olarak, özel konularla ilgilenecek mahkemeler kurulması gerekmektedir. Bunlar Kongre kararıyla kurulduğu için "yasama" mahkemeleri olarak anılır. Bu mahkemelerin yargıçları da, federal mahkemelerdeki meslektaşları gibi, başkan tarafından yaşam boyu göreve atanırlar ve Senato'nun onayı alındıktan sonra göreve başlarlar.

Günümüzde, belirli davaları ele alma yetkisi bulunan iki özel mahkeme vardır. Uluslararası Ticaret Mahkemesi, uluslararası ticaret ve gümrük sorunlarından doğan davaları görür. A.B.D. Federal Talepler Mahkemesi, Amerika Birleşik Devletleri'nden olan para taleplerinin çoğunu, federal sözleşmelerden doğan anlaşmazlıkları, özel taşınmaz mallara federal hükümet tarafından yasa dışı "el konulması" davalarını ve Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı çeşitli diğer talepleri karara bağlamaya yetkilidir.

İslam hukukunda

İslam hukuku ceza uygulamalarında asıl olarak şeriat hakimdir. Toplumda kişilere yönelik suçlarda diyet, had ve kısas cezaları öngörülmüştür. Geriye kalan diğer suçlarda ise siyaset cezaları ile tüm cezaların takdiri Sultan'a bırakılmıştır. Yargılamalarda esas kural koyucu ise Allah'tır. Ayrıca Kadı'lar Sultan'ın vekil ve yardımcısı olarak görev yapmaktaydılar. Vezir ve Vali'lerde ceza işlerinde Sultan adına çalışmaktaydılar.1

Türkiye'de hâkimlik

Adli ve idari yargı olmak üzere iki ana kola ayrılan hakimlik mesleği, adli yargı bakımından sadece 4 yıllık lisans eğitimi veren Hukuk Fakültesi mezunları arasından Adalet Bakanlığınca ihtiyaca göre açılan sınavlarla seçilirler. İdari yargı hakimleri ise, başta Hukuk Fakültesi olmak üzere programlarında hukuk bilgisine yeterince yer veren Siyasal Bilgiler, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunları arasından sınavla seçilmektedir. Hakim olabilmek için öncelikle Adalet Bakanlığı tarafından açılan yazılı sınavda mülakata hak kazanmak, ardından ise mülakat sınavında başarılı olmak gerekmektedir.2 Yazılı ve mülakat sınavını geçen hakim adaylarına Türkiye Adalet Akademisi ve mahkeme stajlarını başarıyla tamamladıkları takdirde hakim unvanı verilmektedir. Yüksek mahkemeler olan Yargıtay, Danıştay üyeleri kendi aralarında gizli oyla seçimle genel kurulunca seçilmektedir. Sayıştay da kendi araların da gizli oyla seçilirler. Anayasa Mahkemesi'nin hakim üyeleri ise Cumhurbaşkanı, iki asıl ve iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üyeyi Danıştay, birer asil üyeyi Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurullarınca kendi Başkan ve üyeler arasında üye tam sayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; bir asil üyeyi ise Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan Yükseköğretim Kurumları öğretim üyeleri içinden göstereceği üç aday arasından; üç asil ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer. Buna göre, Anayasa Mahkemesi üyelerini Anayasa Mahkemesi üyelerini her halükârda Cumhurbaşkanı seçmektedir. Ancak, 11 üyeden 8’i için birtakım makamlar (Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, Sayıştay, Yükseköğretim Kurulu) cumhurbaşkanına üçer aday göstermekte, cumhurbaşkanı da bu adaylardan birisini Anayasa Mahkemesi üyesi olarak atamaktadır. Burada aday gösterme yetkisinin çok önemli bir yetki olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Cumhurbaşkanı, 11 üyeden 3’ünü ise belli şartları taşıyan kimseler arasından doğrudan doğruya kendisi seçmektedir.

Kaynakça

Orijinal kaynak: hâkim (hukuk). Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Footnotes

Kategoriler